İslam Devrimi’nin Lideri, Ayetullah Hamanei, 17 Kasım 2024 tarihinde, günlük görüşmeleri sırasında, İran Cumhuriyeti’nin Lübnan’daki Gazisi Büyükelçisi Sayın Mücteba Emâni ile bir araya geldi.
Sayın Emâni, Siyonist rejimin “Peyceri Operasyonu” olarak bilinen terör eylemi sırasında göz ve elinden yaralanarak gazi olmuştu. Bu görüşmede, sağlık durumuyla ilgili son gelişmeleri Devrim Lideri’ne sundu.
İran’ın Lübnan’daki Gazisi Büyükelçisi ile İslam Devrimi Lideri Arasındaki Görüşmeye Dair Bir Hikâye
“Sağ gözüm yarı görebiliyor, umarım daha iyi olur; sol gözüm ise iyi, ancak iltihaplanmalar var.” Bunları, Lübnan’daki İran Büyükelçisi Mücteba Emâni, “Peycer” olayı sırasında yaralanan ve uzun bir iyileşme sürecinden geçen, devrim liderine anlatıyor, tam sonbaharın ortasında, Teheran’da bir öğle vakti. Savaşın alevleri yükselmeye başladığında, kimin gerçekten savaş alanında olduğu ve kimin olmadığı belirginleşir; diplomat, savaşçı, yaşlı, genç, erkek, kadın fark etmez.
Bazen, henüz ergenliğe bile girmemiş, genç bir çocuk bile bu kritik anda meydanda yerini alır ve yaralanır; tıpkı “Peycer” olayındaki o 13-14 yaşındaki Lübnanlı çocuk gibi. Bir gün, iki yaşındaki kız yeğeninin elindeki patlayıcıda anormallik fark ettiğinde, onu kucaklayıp, patlamayı kendi üzerine çekerek, küçük kızın zarar görmesini engelledi. Bu savaşın bir aşamasında, artık sınıflamalar geçerli değildir; sadece gerçek erkekler ortaya çıkar.
İran Büyükelçisi Mücteba Emâni’nin hikâyesi de işte böyledir. İran Dışişleri Bakanlığı’nın yüksek rütbeli bir diplomatıyken, Siyonist rejimin baskıları zirveye ulaştığında, savaşçılarla birlikte kalarak, o da nihayetinde Siyon’un yaralarını vücudunda taşıyanlardan biri oldu.
Sayın Emâni, ilk değil ve son da olmayacak. Bunun bir kanıtı olarak, kısa bir süre önce, Tahran’daki bir hastanede tedavi gören Lübnanlı gazilerle gerçekleştirdiğimiz ziyarette, benzer bir başka kahramanı daha gördük; hastane yatağında, tedaviye devam ediyordu. O, Şam’daki İran Konsolosluğu’na yapılan saldırıda yaralanmış, birkaç ay geçmesine rağmen hâlâ iyileşme sürecindeydi. Dr. Hüseyin Emir-Abdullahiyan tedavisini takip ediyordu; ancak o şehit olmuştu. Ancak bu kişi, hâlâ hastane yatağında tedavi sürecini yaşıyordu. Şimdi de Mücteba Emâni, İran Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı’nın başka bir temsilcisi.
Savaş patlak verdiğinde, artık siyasi bağlantılar, bu devlet ya da o devletin ne önemi var; önemli olan savaş alanında olmak. Siyasi bağlantılar bir kenara; hatta cinsiyetin, kadın ya da erkek olmanın, yaşlı ya da genç olmanın, Arap ya da Fars olmanın hiçbir önemi yok. Tahran’daki hastanedeki tüm gaziler için aynı şey geçerliydi; küçük Zahra’dan, 60 yaşındaki Muhammed’e kadar. Hepsinin suçları aynıydı: savaş alanında kalmak; Siyon’un tehdidinden korkmadılar ve alanı terk etmediler.
Bu meydanın insanları, işte bu savaşçılar, yaralılar, kadınlar, erkekler, diplomatlar ve diplomat olmayanlardır; meydanda kalmak için her şeylerini feda eden, başkalarına minnet duymayanlardır. Önemli değil, İranlı mı, Gazawi mi, Lübnanlı mı ya da dünyanın herhangi bir yerinden mi; bugün, insan soyu üzerindeki soykırıma karşı haykıranlardan olmaları yeterlidir. Bu topluluğun sınırı, aşktır; o nerede varsa, orası onların toprağıdır. Bu noktada diplomasi ve savaş alanı birleşir ve birbirinden ayırmak mümkün olmaz.
Kaynak: Khamenei.ir